Kefedilmemi - Tumblr Posts
22. BÖLÜM
S VE T
Merlin elinden geleni yaptı ama T’yi bir türlü kurtarmayı başaramadı. Umutsuz bir şekilde S’ye bakarak, “Üzgünüm, gitmeliyiz,” dedi. S, “Hayır, T kurtulacak,” dedi ve gitmeyi kabul etmedi. “Sen git, ben T’nin yanında kalacağım,” dedi. Merlin, “Büyünün etkisi geçiyor,” diyerek bir anda kayboldu. T ve S baş başa kalmıştı. “Lütfen uyan T, çok korkuyorum,” diyerek ağlamaya başladı. S, T’nin yanına uzandı ve ona sarılarak uykuya daldı.
Düşle gerçek arasında bir yerdeydiler. T ayağa kalktı ve S’ye sarıldı; yaraları yoktu. S, T’ye sarıldı, korkuları geçmişti. T, S’yi öptü. S kendini T’nin kollarına bıraktı, dudakları T’nin dudaklarında, okşayışlarını hissediyordu. Bedeni titriyordu. S, T’nin boynuna sarılıp gözlerine baktı, heyecanlıydı. Tutkuyla öptü. T’nin her dokunuşuyla kendinden geçiyordu. S ve T, birbirlerinin teninde kaybolmuşlardı. Nefes kesen öpüşleriyle birden sıçrayarak uyandı S. Gözlerini açtığında, T’nin gözlerine bakıyordu.
“Gerçekten iyileştin mi? İyi misin?” diye sordu heyecanla. T gülümseyerek, “Ben şarabı senin dudaklarından içtim. O günden sonra geçmedi sarhoşluğum. Ben senin teninle zehirlendim. Bir daha ne istediğimi bilemedim. Öyle bir güldün ki yolumu kaybettim. Bir daha kendime gelemedim,” dedi.

Sevdiğin dokunduğu her yara iyileşir,
Ölümlerden dönersin, yeniden dirilirsin.
Kalbinin derinliklerinde bir umut yeşerir,
Sevgiyle dolup taşar, yeniden nefes alırsın.
Gözlerinde bir ışık, karanlığı deler,
Ellerinle dokunduğunda, acılar diner.
Her bir öpücüğünde, hayat yeniden başlar,
Sevdiğinle birlikte, tüm yaralar kapanır.
23.BÖLÜM
YIKILAN ŞEHİR
Merlin titreyen bir ışıkla geri döndü henüz tehlike geçmedi buradan bir an önce çıkmalıyız dedi T ye baktı T’nin gücünü geri kazandığını hissetti. Ancak, binadan çıkmadan önce, Merlin onlara bir uyarıda bulundu. “Bu karanlık sokaklar, Ehriman’ın gücünün sadece bir yansıması. Gerçek tehlike henüz sona ermedi. Birlikte olmanız, sizi güçlü kılacak.”
T ve S, binadan çıktıklarında, sokakların sessizliğine büründüğünü fark ettiler. Ancak, bu sessizlik aldatıcıydı. Ehriman’ın gölgeleri her an geri dönebilirdi. T, S’ye dönerek, “Birlikte kalmalıyız. Ayrılırsak, zayıf düşeriz,” dedi.
S, T’nin elini sıkıca tutarak, “Seni asla bırakmayacağım,” dedi. “Birlikte her şeyin üstesinden gelebiliriz.”
İlerledikçe, sokaklar daha da karanlıklaştı. Ancak, T ve S’nin içindeki sevgi ve bağlılık, onlara ışık oldu. Bir süre sonra, eski bir meydanın ortasına geldiler. Meydanın ortasında, büyük bir taş heykel vardı. Heykel, Ehriman’ın gücünü simgeliyordu.
Merlin, heykelin önünde durarak, “Bu heykel, Ehriman’ın gücünün kaynağı. Onu yok etmeliyiz,” dedi. “Ancak, bu kolay olmayacak. Gücünüzü birleştirerek, heykeli yok edebilirsiniz.”
T ve S, heykelin önünde durarak, ellerini birleştirdiler. İçlerindeki sevgi ve bağlılık, bir ışık huzmesi olarak heykelin üzerine yansıdı. Heykel, yavaş yavaş çatlamaya başladı. Ancak, Ehriman’ın gölgeleri, heykeli korumak için ortaya çıktı.
T, S’ye dönerek, “Birlikte güçlü olmalıyız,” dedi. “Gölgeler bizi durduramaz.”
S, T’nin elini daha da sıkıca tutarak, “Seni seviyorum,” dedi. “Birlikte her şeyin üstesinden gelebiliriz.”
Işık huzmesi, heykelin üzerine daha da yoğunlaştı ve heykel tamamen parçalandı. Ehriman’ın gölgeleri, heykelin yok olmasıyla birlikte kayboldu. T ve S, birbirlerine sarılarak, zaferin tadını çıkardılar.
Merlin, gülümseyerek, “Başardınız,” dedi. “Ehriman’ın gücü sona erdi. Artık güvendesiniz.”
T ve S, Merlin’e teşekkür ederek, meydandan ayrıldılar. Artık önlerinde aydınlık bir gelecek vardı. Birlikte, her şeyin üstesinden gelebileceklerini biliyorlardı.
Ellerin ellerimde, kalbim seninle, Sevgiyle dolu, ışık huzmesiyle. Gölgeler karşımızda, korkusuzca, Birlikte güçlü, aşkla dolu ruhumuzda.
Ansızın bir can gelir dünyaya,
Her şey değişir o anda.
Açık yaran gibi korkarsın dokunmaya,
İncitmekten korkarsın, titrersin.
Bir nefes gelir, nefesin kesilir,
Kalbin hızlanır, gözlerin parlar.
O an, dünya durur, zaman donar,
Sevgiyle dolarsın, umutla yanarsın.
25.BÖLÜM
YENİ BİR UMUT
Zaman yavaşça ilerlerken, T’nin kalbi endişe ve umutla doluydu. S’nin acı dolu çığlıkları tünelin soğuk duvarlarında yankılanıyordu, ancak doktorlar ve hemşireler sakin ve kararlı bir şekilde çalışmaya devam ediyorlardı. Herkesin gözleri, bu yeni hayatın dünyaya gelmesini beklerken, umut ve korkuyla doluydu.
Bir süre sonra, tünelin derinliklerinden bir bebek ağlaması duyuldu. T’nin gözleri doldu ve S’nin elini daha sıkı tuttu. Doktor, gülümseyerek, “Tebrikler, sağlıklı bir kızınız oldu,” dedi. T, gözyaşları içinde S’ye bakarak, “Seni seviyorum,” diye fısıldadı. S, yorgun ama mutlu bir şekilde gülümsedi ve T’nin elini sıktı. Bu an, ikisi için de hayatlarının en unutulmaz anıydı.
Merlin ve direnişçiler, bu mutlu haberi duyunca rahatladılar ve birbirlerine sarıldılar. Direnişçilerin lideri, “Bu sadece bir başlangıç. Yeni bir hayat, yeni bir umut,” dedi. Herkesin yüzünde bir gülümseme belirdi, çünkü bu bebek, onların geleceğe olan inancını tazeledi.
Hemşirelerden biri, “Adını ne koyacaksınız?” diye sordu. T ve S birbirlerine baktılar ve sonra Merlin’e döndüler. Merlin, gururlu bir gülümsemeyle, “Adını benim koymamı mı istiyorsunuz?” dedi. Duygulu bir sesle gözlerinden yaşlar akarken, küçük bebeği kucağına aldı ve ona sevgiyle baktı. “Onun adı kesinlikle Aylara olmalı,” dedi. S, sessizce gülümseyerek tekrarladı, “Aylara.” Bu isim, herkesin kalbinde bir umut ışığı yaktı.
Onlar iki sevgiliydi, aşkın gücüyle bir kenti karanlıktan kurtardılar. Her zaman yeniden başlamak mümkündü, dediler. Karanlığa ve gölgelere inat, sevmekten hiç vazgeçmediler. Hem kendilerine hem de başkalarına umut oldular.
Aşkları, karanlık gecelerde parlayan bir yıldız gibi, her zaman bir yolunu buldu. Yeniden doğan güneş gibi, her sabah umutla uyandılar. Sevgileri, bir çiçeğin betondan çıkıp açması gibi, her engeli aştı.
Onlar, sevginin gücünü gösterdiler. Her zaman yeniden başlamak mümkündü ve bu inançla, karanlığa meydan okudular. Sevmekten vazgeçmediler, çünkü sevgi her zaman bir yolunu bulur.
26. BÖLÜM
SOLARİA YOLCULUĞU
Direnişçilerin başı, “Artık Solaria bizim kardeş kentimiz. Ne zaman ihtiyaç duyarsanız, biz her zaman yanınızdayız,” dedi. Ehriman’ın en güzel gemisiyle T, S, Aylara ve Merlin’i yolcu ederken herkes mutluydu. Solaria Adası’na doğru yola çıktıklarında, deniz sakin ve gökyüzü berraktı. Gemi, dalgaların üzerinde süzülürken, Aylara bebek kucakta huzurla uyuyordu. Merlin dalgın bir şekilde gözlerini Aylara’ya dikmişti. T, Merlin’in dalgınlığını fark ederek, “Neyin var?” diye sordu.
Merlin, derin bir nefes alarak, “Çok güzel bir bebeğiniz var ve çok şanslısınız. Umarım o da sizin kadar şanslı olur,” dedi.
T gözlerini kıstı ve “Ne demek istediğini anlamadım,” dedi.
Merlin söze devam etti: “Bazı aileler biliyorum, özellikle kızlarını deniz üzümü gibi yetiştirirler.”
S merakla, “Nasıl yani?” diye sordu.
Merlin, “deniz üzümleri Yumurtadan çıkınca sarmaşık gibi ince uzun gövdesi ile salınır durur. Akıntının yönü nereye eserse oraya sürüklenir. Bu aşamada kullandığı beyni vardır. Ama beynini tamamen güvenliği için kullanır. Kendince uygun tutunacak bir kaya, rıhtım gibi güvenli bir yer bulunca kendini oraya sabitler. Yeri sağlam olunca, artık beyne ihtiyaç duymaz ve kendi beynini yiyerek yok eder. Bazı insanlar kızlarını doğru insanı bulmak için yetiştirir, sanki hayatın bütün amacı buymuş gibi. Sakın onlardan olmayın,” dedi.
Hayatta bir çok şeyden sadece biri ama aklın herşeyden önemli olduğunu bilmeli dedi
S, T’ye baktı ve “Kesinlikle onlardan olmayacağız,” dedi.
T başını salladı, “Asla olmayacağız,” dedi.
Gemi, Solaria Adası’na yaklaştıkça, adanın yemyeşil ormanları ve beyaz kumlu plajları görünmeye başladı.
27.BÖLÜM KUTLAMA
Adaya geldiklerinde, Kral Valerius ve ada halkı büyük bir sevinçle onları karşıladı. Kral, “Şimdi dinlenin,” dedi. “Akşam gelişinizi kutlamak için Solaria Tepesi’nde olun.” Onlara kalmaları için sarayın misafirhanelerinde oda verdi. Misafirhaneler, zarif mobilyalarla döşenmiş, geniş pencerelerden adanın muhteşem manzarasını sunuyordu. Tufan ve Samira, odalarına yerleşirken, küçük Aylara’nın neşeli gülüşleri sarayın koridorlarında yankılanıyordu.
Gün batımında, Solaria Adası’nda büyük bir şenlik ve ziyafet vardı. Ada halkı, renkli giysiler içinde, ellerinde meşalelerle Solaria Tepesi’ne doğru ilerliyordu. Tepede, büyük bir şölen masası kurulmuştu. Masanın üzerinde, adanın en lezzetli yemekleri ve içecekleri yer alıyordu. Kral Valerius, “Önce Solaria’yı kurtardıkları ve sonra Ehriman’ı gölgelerden temizledikleri için Tufan ve Samira’ya minnet borçluyuz. Bebekleri Aylara, adamıza tekrar hoş geldiniz. Ve tabii ki sen de hoş geldin, Merlin,” dedi.
Tam bu sırada, dolunayın parlaklığı dikkat çekerken, annesinin kucağındaki küçük Aylara’nın yüzünde ve saçlarında da fark edilir bir parlaklık vardı. Herkes şaşkınlıkla Aylara’ya bakarken, Merlin gülümseyerek, “Merak etmeyin, ay Aylara’ya hoş geldin diyor,” dedi. Aylara’nın gözleri, dolunayın ışığında parıldarken, ada halkı bu mucizevi anı hayranlıkla izliyordu.
Kral Valerius, “Artık adamızın bir koruyucusu daha var,” dedi neşeyle. Bütün halk coşkuyla alkışlar ve tezahüratlar ederken, Tufan ve Samira birbirine sarıldı. Yıldızlar Samira’yı selamlarken, Tufan halkın güven ve sevincini hissedebiliyordu. Ada halkı, bu özel geceyi danslar ve şarkılarla kutlarken,
Belki sen varsın diye ayakta duruyordur,
Kaçıp gitmek istediğin evin kolonları.
Belki sen gittin diye ölüm sessizliği olacak,
Bu çığlıklar, bağrışlar.
Sen gidersen yıkılır evin,
Geride kalanlar ezilir.
Biri için kalmak gerekir,
En azından biri için,
En azından yıldızların hatırına,
Ayın hatırına.
28. BÖLÜM
DÜŞ GEZGİNİ
Bütün festival ve eğlence bitmiş, yorucu günlerin ardından sakin ve huzurlu günler başlamıştı. Aylara biraz daha büyümüş günler geçtikçe Samira ve Tufan, Solaria’nın huzuru ve mutluluğu içinde yaşamlarını sürdürüyordu. Samira’nın gözleri her geçen gün biraz daha parlıyordu, Tufan ise her geçen gün daha da bilgeleşiyordu. Sakin geçen günlerin ardından bir gün Merlin geldi.
“Tufan, seninle konuşmamız gerekiyor,” dedi Merlin, yüzünde ciddi bir ifadeyle. Tufan bu konuşmadan kaçınıyordu ama çaresiz kabul etti. Birlikte Kral Valerius’un yanına gittiler. Kral Valerius’un sarayı, Solaria’nın en görkemli yapılarından biriydi. Altın işlemeli duvarlar, kristal avizeler ve geniş mermer koridorlar, sarayın ihtişamını gözler önüne seriyordu.
“Hoş geldin,” dedi Kral Valerius babacan bir tavırla. “Çok uzun zamandır ihmal ettiğimiz bazı görevlerimiz var, biliyorsun Tufan. Biz geçmişi ya da geleceği yönetemeyiz ama zamanın tam kalbindeyiz. Bu yüzden bazı sorumluluklarımız var ve sana verilen gücü kullanmalısın. Faydalı olman gereken insanlar var.”
Tufan, “Bunu her yaptığımda ruhum fazla acı çekiyor,” dedi, gözlerinde derin bir hüzünle.
Merlin, “Bu insanların sana ihtiyacı var. Onlara düşlerinde küçük bir umut verebilirsin ve onların doğruyu bulmak için buna ihtiyacı var,” dedi, Tufan’ın omzuna hafifçe dokunarak.
Tufan, bunu yapmayı istemese de yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Başını salladı. Kral Valerius, “Merlin sana anlatacak,” dedi ve odadan çıktı. Kralın çıkışıyla birlikte odada derin bir sessizlik hakim oldu.
Merlin, “Bunu yapmak istemediğini biliyorum ama yapmak zorundasın. En azından onları düşlerinde mutlu edebilirsin,” dedi, sesi yumuşak ama kararlıydı.
Tufan yüksek bir sesle, “Anlamıyorsun Merlin, bunu her yaptığımda benden bir parçanın yerini alıyorlar. Aynı bedende kaç kişi yaşadığımı ben bile bilmiyorum,” dedi, sesi titriyordu.
Merlin, “sen bir düş gezginisin ve biz geri döndüğünde seni bu durumdan kurtarmak için elimizden geleni yapacağız,” dedi. Tufan’a güven verici bir bakışla.
29.BÖLÜM
Rüyaya Yolculuk
Merlin, Tufan’a dönerek derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı: “Şimdi bak Tufan, Elif adında bir kız var. Onun hayatına doğrudan müdahale edemezsin, ama ona doğru yolu bulması için yardım edebilirsin. Rüyalarının ona yol göstermesini sağlamalısın.”
Elif, uzun kahverengi saçları ve derin, düşünceli gözleri olan genç bir kızdı. Genellikle sade ve rahat kıyafetler giymeyi tercih eder ve kitap okurken gözlük takardı. İç dünyasında büyük bir karmaşa yaşardı; ailesinin yüksek beklentileri ve sürekli eleştirileri altında ezilmiş hissederdi. Bu baskılar, onun depresif ve kaygılı bir ruh hali içinde olmasına neden olmuştu. Ancak, kitaplar onun kaçış noktasıydı ve sürekli okurdu. Kitaplar sayesinde farklı dünyalara yolculuk yapar ve bu, onun için bir tür terapi gibiydi.
Elif’in en büyük hobisi kitap okumaktı. Özellikle klasik edebiyat ve felsefe kitaplarına ilgi duyardı. Ayrıca, yazı yazmayı da sever ve duygularını günlüklerine dökerdi. Sessiz ve sakin yerlerde yürüyüş yapmaktan hoşlanırdı. Doğa ile iç içe olmak, onun için bir rahatlama ve huzur kaynağıydı.
Elif, ailesinin yüksek beklentileri ve sürekli eleştirileri altında büyümüştü. Bu durum, onun özgüvenini zedelemiş ve sosyal anksiyete bozukluğu geliştirmesine neden olmuştu. Okulda da içine kapanık bir öğrenci olarak bilinir ve çok az arkadaşı vardı. Ailesinin beklentileri, onun kendi istek ve hayallerini bastırmasına neden olmuştu. Elif, kendi yolunu bulmakta zorlanır ve sürekli olarak başkalarının beklentilerini karşılamaya çalışırdı. Bu durum, onun içsel bir çatışma yaşamasına ve kendini kaybolmuş hissetmesine neden olurdu.
Merlin, Tufan’a dönerek, “Elif’in rüyaları, onun içsel yolculuğunda ona rehberlik edecek. Senin görevin, onun rüyalarının anlamını bulmasına ve bu rüyalar aracılığıyla kendi yolunu keşfetmesine yardımcı olmak,” dedi. “Unutma, ona doğrudan müdahale edemezsin, ama rüyaları aracılığıyla ona yol gösterebilirsin.”
Tufan, Elif’in rüyasına girmek için gerçek Solaria’dan ayrıldı. Gün batımında Elif’i buldu ve onun uyumasını bekledi. Elif, yatağına uzanıp gözlerini kapattığında, Tufan onun rüyasına doğru bir yolculuğa çıktı. Elif’in rüyaları, onun içsel dünyasının bir yansımasıydı ve Tufan, bu rüyalarda ona rehberlik etmeye kararlıydı.
Rüyaya doğru ilerledikçe, Tufan Elif’in çektiği ruhsal acıyı hissetmeye başladı. Bu acı, Tufan’ın kalbinde bir öfke dalgası yarattı. “Burada bu kadar acının ne işi var?” diye düşündü kendi kendine. Elif’in rüyaları, onun içsel çatışmalarını ve derin yaralarını yansıtıyordu. Tufan, bu rüyaların Elif’in içsel yolculuğunda ona rehberlik etmesi gerektiğini biliyordu, ancak bu kadar yoğun bir acının varlığı onu derinden etkiledi.
30 BÖLÜM
RÜYA REHBERİ
Tufan, Elif’in rüyasında onun yanına yaklaştı ve nazikçe konuşmaya başladı. “Elif,” dedi, “bu rüyada seninle birlikteyim çünkü içindeki gücü ve potansiyeli keşfetmene yardımcı olmak istiyorum. Seninle konuşmak istiyorum, çünkü senin değerini ve yeteneklerini görmeni istiyorum.”
Elif, Tufan’ın sözlerini dikkatle dinledi. “Ama nasıl?” diye sordu. “Ailem sürekli olarak benden daha fazlasını bekliyor ve ben hiçbir zaman yeterli olamıyorum.”
Tufan, Elif’in gözlerine bakarak devam etti. “Senin değerini başkalarının beklentileri belirleyemez. Sen, kendi isteklerin ve hayallerinle değerlisin. Kendi yolunu bulmak için içindeki sesi dinlemelisin. Hangi kitapları okumaktan hoşlanıyorsun? Hangi konular seni heyecanlandırıyor?”
Elif, biraz düşündükten sonra cevap verdi. “Klasik edebiyat ve felsefe kitaplarını seviyorum. Onlar bana farklı bakış açıları kazandırıyor ve düşüncelerimi derinleştiriyor.”
Tufan gülümsedi. “İşte bu, Elif. Bu senin tutkun. Bu tutkuyu takip etmelisin. Yazı yazmayı da sevdiğini biliyorum. Belki de duygularını ve düşüncelerini yazıya dökerek kendini daha iyi ifade edebilirsin. Günlüklerine yazdığın yazılar, senin içsel yolculuğunda bir rehber olabilir.”
Elif, Tufan’ın sözlerinden cesaret aldı. “Ama ya ailem? Onların beklentilerini nasıl karşılayacağım?”
Tufan, nazikçe Elif’in omzuna dokundu. “Ailenin beklentileri önemli olabilir, ama senin mutluluğun ve iç huzurun daha da önemlidir. Kendi yolunu bulduğunda, onların da seni anlamaya başlayacaklarını göreceksin. Kendi isteklerini ve hayallerini gerçekleştirmek için cesur olmalısın. Unutma, senin yolculuğun senin ellerinde.”
Elif, Tufan’ın sözlerinden güç alarak derin bir nefes aldı. “Teşekkür ederim, Tufan. Bana gerçekten yardımcı oldun. Kendi yolumu bulmak için elimden geleni yapacağım.”
Tufan, Elif’e güven dolu bir bakış attı. “Her zaman yanında olacağım, Elif. Rüyalarında ve gerçek hayatta, senin içsel yolculuğunda sana rehberlik edeceğim.”dedi ve karanlığın içinde kayboldu
Tufan, Solaria Adası’na geri döndüğünde önce ailesinin yanına gitti. Samira’ya sarıldı ve Aylarayı kucağına alıp sımsıkı sarıldı. O sırada Merlin kapının önünde göründü.
“Çabuk dönmüşsün, Tufan. Söylesene, Merlin, insanlar neden küçük bedenlere büyük yükler yüklüyor? Neden görmezden geliyorlar onların isteklerini?” dedi Tufan.
Merlin derin bir nefes aldı ve gözlerini kapattı. Bir an düşündü, sonra yavaşça konuşmaya başladı:
“Tufan, insanlar bazen kendi korkuları ve beklentileri yüzünden çocuklara büyük yükler yüklerler. Kendi hayal kırıklıklarını ve umutlarını çocukların omuzlarına bırakırlar. Bu, onların isteklerini ve ihtiyaçlarını görmezden gelmelerine neden olabilir. Ancak, her çocuk kendi yolunu bulmalı ve kendi isteklerini keşfetmeli. Bizim görevimiz, onlara bu yolda rehberlik etmek ve destek olmaktır.”
Merlin, Tufan’a dönerek ekledi: “Ve tam olarak sana o gün gemide anlatmak istediğim de buydu. Onların kendi yolları olmalı.”
31. BÖLÜM
SIRADAN BİR GECE
Gece güneş battığında, Samira ve Tufan bahçede oturuyordu. Küçük Aylara, ay ışığında parlayan yüzüyle annesinin kucağında uyumuştu. Samira, Aylara’yı yatırmak için kalktı ve “Aylara’yı yatırıp geliyorum,” dedi. Tufan, “Tamam, ben de bize kahve yapayım,” diye cevap verdi.
Samira, Aylara’yı yatırıp geri döndüğünde, Tufan elinde iki fincan kahveyle onu bekliyordu. Samira, Tufan’ın yanına oturdu ve derin bir nefes aldı.
Samira: “Aylara’yı yatırmak her zaman zor oluyor. Onun bu kadar hızlı büyümesi beni hem mutlu ediyor hem de biraz hüzünlendiriyor.”
Tufan, Samira’nın elini nazikçe tuttu ve gözlerinin içine baktı: “Evet, zaman gerçekten çok hızlı geçiyor. Onunla geçirdiğimiz her anın kıymetini bilmeliyiz.”
Samira, Tufan’ın gözlerine baktı ve hafifçe gülümsedi: “Seninle bu anları paylaşmak benim için çok değerli,” dedi.
Tufan, Samira’nın elini biraz daha sıkıca tuttu: “Ben de aynı şekilde hissediyorum, Samira. Seninle ve Aylara’yla birlikte olmak, hayatımın en güzel anlarını yaşatıyor bana.”Tufan derin bir nefes aldı ve gözlerini yere dikti. “Ne çok acı var,” dedi, sesi titreyerek. “Ruhumu parçalıyor sanki.”
Samira, Tufan’ın bu sözleri karşısında gözlerini kısıp ona baktı. Tufan, Samira’nın bakışlarını hissedince hızla başını çevirdi ve “Hayır, bebeğim, lütfen şu an zihnime girmeni istemiyorum,” dedi, sesi neredeyse yalvarır gibiydi.
Samira, sakin bir ses tonuyla, “Sakin ol, sadece biraz toparlamana yardımcı olabilirim,” dedi. Tufan, derin bir nefes alarak, “Şimdi değil,” dedi ve Samira’ya sıkıca sarıldı. “İyi ki varsın ve iyi ki benimlesin,” diye ekledi.
Samira, Tufan’ın bu sözleri karşısında gözleri dolarak, “Sen de iyi ki varsın, koca bebeğim,” dedi ve Tufan’ın sımsıkı sarılışına karşılık verdi.
Bir süre sessizce sarıldılar, sadece birbirlerinin varlığını hissederek. Gece, onların bu duygusal anına tanıklık ederken, ay ışığı bahçeyi aydınlatmaya devam etti. İkisi de bu anın tadını çıkararak, birbirlerine olan sevgilerini sessizce paylaştılar.

Samira:
“Ey adam, ben seni gecelerce düşlerimde misafir ettim. Bütün korkulardan arınıp sana geldim. Düşüncelerin benim ezberim; ben bir seni bilirim, ben bir sende güzelim.”
Tufan:
“Ey kadın, zihnimden çıkmayanım. Aklımın her köşesinde dolaştın, hiç sıkılmadın. Yoruldum da sende soluklandım. Her dağıldığımda beni sen toparladın. Ben bir sende güçlüyüm, bir tek seninle güçlüyüm.”
32. BÖLÜM
Tufan ve Samira, Aylarayla oynarken kapı çaldı. Tufan kapıyı açtı ve “Hoş geldin Merlin,” dedi. “Gel içeri, bak Aylaraya neler yapıyor.” Merlin zorlama bir tebessümle gülümsedi ve Aylaranın başını okşadı. “Çocuklar, halletmeniz gereken bir iş var,” dedi. Samira, bıkkınlıkla “Yine ne oldu?” diye sordu. Merlin elindeki dosyayı masaya koydu. “Bu defa biraz zor olacak,” dedi. Tufan dosyaya uzanırken, Samira dosyayı açtı ve okumaya başladı.
Adı: Ali
Yaşı: 17
Fiziksel Özellikler: Orta boylu, zayıf yapılı, kısa kahverengi saçlı ve yeşil gözlü.
Kişilik: Sessiz, içine kapanık, duygusal olarak hassas, ancak içten içe güçlü ve dirençli.
Arka Plan: Ali, annesiyle birlikte küçük bir kasabada yaşıyor. Babası, Ali küçükken vefat etmiş ve annesi birkaç yıl sonra yeniden evlenmiş. Üvey babası, Ali’ye karşı sürekli baskı uyguluyor ve fiziksel tacizde bulunuyor. Ali, bu durumu annesine anlatmaktan korkuyor çünkü üvey babasının annesine de zarar verebileceğinden endişe ediyor.
Hedefler ve Hayaller: Ali’nin en büyük hayali, üniversiteye gidip başarılı bir mühendis olmak. Bu hayali, ona yaşadığı zorluklara rağmen umut ve motivasyon veriyor.
Ekstra Detaylar:
Kabuslar ve Uyku Terörü: Ali, geceleri sık sık kabuslar görüyor ve uyku terörü yaşıyor. Kabuslarında genellikle üvey babasının baskı ve tacizlerini yeniden yaşıyor. Bu yüzden, geceleri uyumaktan korkuyor ve uyku düzeni bozuluyor. Bu durum, onun günlük yaşamını ve okul performansını da olumsuz etkiliyor.
Karanlık Korkusu: Ali, karanlıkta uyuyamıyor. Bu yüzden, odasında her zaman küçük bir gece lambası açık bırakıyor. Ancak, bu bile kabuslarını engellemiyor. Her gece kabuslarla uyuyor ve her sabah bir kabusa uyanıyor. Bu durum, onun psikolojik sağlığını ciddi şekilde etkiliyor ve sürekli yorgun ve bitkin hissetmesine neden oluyor.
Aile Durumu: Ali’nin üvey babası çalışmıyor ve sürekli evde. Bu durum, Ali’nin üzerindeki baskıyı daha da artırıyor çünkü üvey babası her zaman onun yanında ve onu kontrol ediyor. Ali’nin annesi ise bir fabrikada çalışıyor ve uzun saatler boyunca evde olmuyor. Bu da Ali’nin üvey babasıyla daha fazla zaman geçirmek zorunda kalmasına neden oluyor ve yaşadığı zorlukları daha da artırıyor.
Tufan duydukları karşısında çok sinirlendi. Samira göz yaşlarını tutamıyordu. Tufan, “Hemen gitmeliyim,” dedi. Samira, “Ben de geliyorum,” dedi. Tufan karşı çıkmak istedi, ancak Merlin araya girdi. “Samira haklı, ikiniz gitmelisiniz. Aylaraya ben bakarım,” dedi. “Peki Merlin,” dedi Tufan. Samira, “Ben Aylaranın programını kağıda yazıyorum,” dedi.
İkisi birlikte Ali’nin yaşadığı yere gittiler. Samira, düşünceleri kontrol ederek üvey babasını Ali’den uzak tutacaktı. Tufan ise Ali’nin kabuslarını ve uyku terörünü bitirecekti.
Gece başlayınca, Tufan Ali’nin rüyasına doğru ilerledikçe nefesi kesilir gibi oluyordu. Ali’nin rüyasında, karanlık bir ormanda yürüyordu. Her adımında, üvey babasının gölgesi daha da yaklaşıyordu. Tufan, Ali’yi bulduğunda, onu sakinleştirmek için elini omzuna koydu. “Korkma Ali, buradayım,” dedi. Ali, Tufan’ın varlığını hissedince biraz rahatladı. Tufan, Ali’nin kabuslarını sona erdirmek için rüyanın kontrolünü ele aldı ve karanlık ormanı aydınlattı.
Bu sırada, Samira da Ali’nin evinde üvey babasını düşünceleriyle kontrol altına almıştı. Üvey babası, Ali’ye zarar vermemesi gerektiğini anladı ve geri çekildi.
Tufan, Samira’ya dönerek, “Gidelim,” dedi. Ancak Samira, Ali’nin kendini keşfettiğini ama üvey babasının düşüncelerinin onların gitmesiyle eski haline döneceğini biliyordu. “Sen git,” dedi Samira kararlı bir sesle, “Ben burada biraz daha kalacağım. Ali’nin yanında olmam gerekiyor.”
Tufan, Samira’nın gözlerindeki kararlılığı gördü. “Ama Merlin tek başına Aylarayla baş edemez,” diye itiraz etti.
Samira, Tufan’ın omzuna dokunarak, “Merlin , Aylarayla başa çıkabilir. Ali’nin yanında kalmam gerekiyor. Onun güvenliğini sağlamak ve üvey babasının düşüncelerini kontrol altında tutmak için burada olmalıyım,” dedi.
Tufan derin bir nefes aldı ve Samira’ya hak verdi. “Tamam,” dedi. “Sen burada kal ve Ali’ye yardım et. Ben de Merlin’e yardım edeceğim.”
33 BÖLÜM
Tufan, Merlin’in yanına döndüğünde Aylarayı susturmaya çalışıyordu. Merlin, yorgun bir şekilde Tufan’a dönerek, “Lütfen yardım et,” dedi. Tufan, Aylarayı kucağına aldı ve küçük kızın ağlaması anında durdu. Aylaranın yüzünde bir gülümseme belirdi. Tufan, “Biberonu uzatır mısın, Merlin?” diye sordu. Merlin, biberonu uzattı ve Tufan, Aylaraya biberonu vererek onu sakinleştirdi. Aylaranın gözleri yavaşça kapanmaya başladı ve kısa süre sonra uykuya daldı.
Merlin, derin bir nefes alarak, “Samira nerede? Bir aksilik mi var?” diye sordu, endişeyle.
Tufan, sakin bir sesle, “Yok Merlin, her şey yolunda. Samira biraz daha kalmak istedi,” dedi. Merlin, Tufan’ın yüzündeki rahatlamayı görünce biraz olsun rahatladı.
Tufan, derin bir nefes alarak, “Yalnız… Bu defa bana biraz ağır geldi. Yine sesler kulaklarımı tırmalıyor,” dedi. Merlin, Tufan’ın yorgun ve bitkin halini görünce, “Biliyorum, senin için hazırlamıştım zaten. Al şu suyu iç, seni biraz sakinleştirir. Samira geldiğinde gerisini halleder,” dedi. Tufan, suyu alırken, “Su ile mi geçecek?” diye sordu, şüpheyle.
Merlin, hafif bir gülümsemeyle, “Bu sadece su değil, ben hazırladım o karışımı,” dedi. Tufan, suyu içti ve yavaşça rahatlamaya başladı. “Teşekkürler Merlin, bu gerçekten işe yarıyor,” dedi Tufan, gözlerini kapatarak. Ardından mırıldandı, “Çok düşündüm bileklerimi kesmeyi, kendi kanımda boğulmayı, aklımı durdurup sesleri susturmayı.”
Merlin, Tufan’ın bu sözlerini duyunca derin bir üzüntü hissetti. “Tufan, bu düşünceler seni daha da yıpratır. Biz buradayız, birlikte bu zorlukları aşacağız,” dedi, Tufan’ın omzuna dokunarak. “Susacak o sesler,” diye ekledi. Tufan uykuya dalarken Merlin onu izliyordu. Sabah uyandığında, Merlin hâlâ Tufan’ın başucunda oturuyordu.
“Sen uyumadın mı?” diye sordu Tufan, Merlin’e.
“Gece iyi değildin,” dedi Merlin. Tufan bir an duraksadı. “Aylaraya nerede?” diye sordu.
“Samira ile birlikte bahçedeler,” dedi Merlin. Tufan toparlanıp bahçeye çıktı. Samira ve Aylarayı gördü.
“Uyandırdın mı hayatım?” dedi Samira.
“Uyandım bebeğim,” dedi Tufan. Bahçedeki kamelyaya oturdular.
“İyi görünmüyorsun,” dedi Samira, Tufan’a.
“Ali iyi mi?” diye cevap verdi Tufan, konuyu değiştirmek istercesine.
“Ali iyi,” dedi Samira, gülümseyerek.
“Neden güldün?” diye sordu Merlin.
“Üvey babası baya çekici bir adam oldu. Göğüsleri büyüyünce bir de artık kadınların hemcinsi gibi davranıyor,” dedi Samira.
“Anlamadım,” dedi Merlin, şaşkınlıkla.
Tufan, Samira’ya bakarak, “Yoksa hapları…” dedi.
“Evet,” dedi Samira. “Hak ettiği gibi oldu işte. Artık Ali ve annesi daha rahat. Adamın östrojen hormonu var bol miktarda.”
Gölgeler arasında kayboldu ruhu,
Çığlıklar beynini tırmalarken,
Kan kırmızı bir denizde boğuldu,
Belki de kendi kanında boğuldu.
Sessizliğin ortasında yankılandı,
Acının derinliklerinde kayboldu,
Her damla, bir hikaye anlattı.
34.BÖLÜM
İÇSEL SORGULAMA
Samira, bahçede tek başına bir şeyler mırıldanırken Tufan’ı gördü. Yanına gittiğinde, Tufan diz çökmüş, başını ellerinin arasına almıştı. Samira, elini Tufan’ın omzuna koyarak sakin bir sesle, “İyi misin hayatım?” diye sordu. Tufan başını kaldırıp Samira’nın gözlerine baktı ve gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. “Bütün bu olanlar gerçek mi?” diye sordu, sesi titreyerek. Samira, “Ne gerçek mi?” diye karşılık verdi, boş bakışlarla.
Tufan, derin bir nefes alarak konuşmaya devam etti: “Sen, ben, aylara bu ada… Bir tuhaflık yok mu?” Gözleri uzaklara dalmıştı, sanki başka bir dünyadaydı. Samira, “Ne demek istediğini anlamıyorum,” dedi, endişeyle. Ardından, “Mutsuz musun?” diye sordu Tufan’a. Tufan, “Hayır, demek istediğim şey, her şey iç içe girmiş gibi. Burada seninle olmak çok güzel ama bir sorun var,” dedi, sesi kırılgan ve çaresizdi.
Samira, Tufan’ın omzuna daha sıkı sarıldı, onun acısını hissetmeye çalışarak. “Ne sorunu?” diye sordu, gözleri dolmuştu. Tufan, “Bilmiyorum,” dedi, “Sanki her şey bir rüya gibi. Gerçekle hayal arasındaki çizgi kaybolmuş gibi hissediyorum.” Samira, Tufan’ın yüzüne dokunarak, “Buradayım, seninleyim. Ne olursa olsun, birlikteyiz,” dedi, gözlerinden akan yaşları silerek.
Tufan, Samira’nın sözleriyle biraz olsun rahatladı, ama içindeki karmaşa hala dinmemişti. “Sadece… bazen her şey çok ağır geliyor,” dedi, sesi neredeyse fısıltı kadar hafifti. Samira, “Birlikte üstesinden geleceğiz,” diyerek Tufan’ı teselli etmeye çalıştı, ama kendi içinde de bir huzursuzluk vardı. Tufan’ın yaşadığı bu duygusal çöküş, Samira’nın da kalbini sızlatıyordu.
O gece, Tufan bahçeye tekrar çıktı. Ay ışığı gölgeleri uzun ve karanlık yapmıştı. Tufan, gölgelerin arasında yürüyerek, kendi kendine mırıldanmaya başladı. “Gerçek mi, hayal mi?” diye sordu gölgelere. “Neden her şey bu kadar karmaşık?” Gölgelere bakarak, “Siz de benim gibi hissediyor musunuz?” dedi, sesi yankılanarak. Gölgelere konuşmak, Tufan’ın içindeki karmaşayı biraz olsun hafifletiyordu. Ama cevap alamayacağını bilmek, onu daha da yalnız hissettiriyordu.
Tam o anda, gölgelerden bir ses yükseldi, fısıltı gibi: “Gerçek ve hayal, hepsi senin zihninde.” Tufan, şaşkınlıkla etrafına bakındı, ama kimseyi göremedi. Gölgelere tekrar sordu, “Ne demek istiyorsunuz?” Ses tekrar yankılandı: “Zihnin, gerçekliği ve hayali birleştirir. Senin dünyan, senin düşüncelerinle şekillenir.”
Başkasına iyi gelmeye çalışırken kendine de iyi gelmenin bir yolunu buluyordu bir şekilde insan