Ani - Tumblr Posts
Look
I’m alive. And somewhat miserable. But.
Look













Anonymous requested: Nick, Joe and Brian introducing Sebulba.
This took way too long to make.
Ani gifs 8/?
the feminine urge to hold your sister like this

this came up on my fyp after i posted that drawing it’s a sign i need to draw more ani and meri they are The cross species siblings ever 🫶🫶🫶❤️

İyi geceler. Bu kamili çok sevmem normalde ama bozuk saat bile günde 2 kez doğruyu gösterir. Bu 1.si. Bir de özellikle bu geceyle ve bu akşamla alakalı bir parça olduğundan paylaşmak istedim. 2. kez doğruyu göstereceğinden emin bile değilim. Neyse. Bir senenin üstüne görüşmediğim ve gerçekten hayatında çok önemli kırılma anı geçiren bir arkadaşımla, bu akşam telefonda yaklaşık 3 saat konuştuk. Travmalardan, aşklardan, ölümlerden, hastalıklardan, depresyonlardan... Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği durumunda bir çok olay yaşadık-yaşamışız ikimizde. Konuşmanın sonunda 2 şiirle kapattık telefonu. Çok aşıkken ve 25 yaşımda hala şiir yazabiliyorken ve dark side'a daha tam anlamıyla geçmemişken her şey daha tozpembe daha temizmiş diye dedim kendi kendime o bir şeyler anlatırken. O bunu duymadı. Bazen bazı şeyleri durultmak için hayat sana okkalı bir tokat atar ve o tokatı ömrün boyunca unutamazsın. Bu iş bazen böyledir. Özetle ikimizi aynı hatta tutan bile bile lades öğretisiydi. Mental ve duygusal olarak uslanmayan ben, Fiziken ve duygusal olarak uslanmayan o; bir şekilde birbirimizin hayatlarını tırpanlıyorduk. Özünde ikimiz de birilerine göre iyi, kendilerine göre kötünün daniskasıydık. Başka baharın yaprakları, başka nisanın yağmurları ve bambaşka zindanların kor karanlık ışıkları... Sonrasında o anlatmaya devam etti. Ben dinledim. Dinledikçe duygularım karanlıkta ve atmosferin rüzgarında birer birer dağıldı. Tereddüt ile istek hiç bu kadar aynı kare içinde olmamıştı. Güzel temenniler yerini soğuk bir ayrılığa bıraktı. Eve geldim, kaldığım yerden hayatıma devam ettim.

anadil🖤🐁💀

Jetko looking fine~
Okuldayım. Sınıfımda bir -sözde- sınıf arkadaşım var. Pek küfürbaz, saygısız ve hoşlanmadığım bir kişiliktir. Hep yaptığım gibi o gün de sırama uzanmış elimdeki kitabı okuyordum. Dikkatini çekecek pek bir şey yoktu oysaki üzerimde, her hafta yalnız elimdeki kitap değişirdi. Fakat sonra anladım, bana normal gelen ona normal gelmiyordu. Benim elimden düşürmediğim kitaplar onun ellerini ağırıtıyordu. Bana seslendi ve, "neden bu kadar çok okuyorsun? Okumasana o kadar." Dedi. Sesinde endişe gibi bir ton sezdim, ama bu farklı bir şeydi... Bilmemenin getirdiği endişenin tonuydu o. Dediğini kavrayamadım, o kişi kimdi de bana kitap okuma diyebildi, anlayamadım. Öylece yüzüne baktım, şaşırtmıştı beni, dilimi düğümlemişti. Genelde, sessizce kendi bölgemde kendi arkadaşlarımla vakit geçirirdim. Ve benim güvenli bölgeme girip adeta savaş ilan etmişti elinde kılıç bile olmadan. Sonra çok komik geldi, birbirimiz hakkında bildiklerimiz isimlerimizden ibaretken bana gelip bunu demesi, fazla komik geldi. Sonunda ağızımı açtım ve, "bu az okuyor olan halim." Dedim. Uğraşmak istemiyordum onunla çünkü herkesle çok uğraşıyordu, ne kadarı iyi ne kadarı kötü tartışılır, bunlar benim penceremin dışında. Ama fırsat bulabilseydim, o sınıf kargaşasını biliyorsanız, "okulun eğitimimi engelemesini engelliyorum." Demek isterdim. Belki o da anlardı. Belki.
Fakat dedim ya, uğraşamam.
Dün dışarıdaydım. Arkadaşımla birlikte halletmemiz gereken bir iş sebebiyle fazla işlek, fazla kalabalık ve her yola giden o caddeye çıktık. Çocukluğumun geçtiği, küçük ayaklarımın izlerini taşıdığı yollardan yürüyordum, etrafa anılarımla harmanlanmış bir koku hakimdi. Fakat sonra, ilerledikçe ve o restorana yaklaştıkça gerilen bedenim duraksadı. Ortada başka bir koku vardı ve ben bu kokunun ne olduğunu çok iyi bilen biriydim, yıllardır yaşadığım ve üzerime sinen kokuydu bu. Ölümdü. Korkuyla yutkunurken anılarım bir bir gözlerimde canlandı. Çığlıklarımı hatırlıyorum, solgun yüzünü gördüğüm son dakikaları, o ambulansa kaldırılan cansız bedenini. Babamı en son orada görmüştüm, bir ambulansa kaldırılırken. Ona koşmaya çalışmama rağmen önümü kesmişlerdi, ona hiç kavuşamayacağımı o gün anlamalıydım belki ama... kavuşamamıştım ve şimdi o caddede bunu yaşayabilecek bir kız çocuğu hayal ettim. Bir kaza gördüm, iki yaralı ve bir sürü acı içindeki kalp. Yaralılardan birini ambulansa taşıdıklarını izledim ve nasıl can havliyle kalp masajı yaptıklarını. Kaldırılan adamda babamı gördüm, ağlayan insanlarda da ruhumu... ve dualar ettim, yaralıların ölmemesi ve ailelerinin acıyla kavrulmaması için... onların da küçük kızları ağlamasın diye. Çünkü, babanız ölürse altında dinlendiğiniz ağacı kesiyorlar, gölge yok oluyor. Yalnız güneş ve kavurucu sıcağı. Acıyla yanıyorsunuz, öyle ki göz yaşlarınız bile buhar oluyor...
Ağladım ve ağladım.
Üzgünüm. Eğer benim iyi hissettiğim kadar başkası kötü hissediyorsa bu ona çabalamak gayretini doğru şekilde kazandırmış olmayacak; çünkü kötülükten doğan hiçbir şeyin sonu iyiyle sonuçlanamaz.


just found out about this cute little birdy and i am in love
So I’m about five minutes into the third season and... who the FUCK is Ani and where the hell did she come from?? She’s narrating this episode like she’s been here from day one.
Ok so I'm reading fanfic for like, the first time in my life, and holy fuck I love it so much, I can't stop thinking about it and I feel all my comments are pestering the writer (who is amazing, RobinWritesChirps on ao3, check her out) and like, it's such a messy premise, like, every starkid character under the sun, in a post apocalyptic world, and yet it's SO GOOD
also super gay which like, always a plus

Saddle