Sevginingc - Tumblr Posts



Bazen bakındığın gökyüzünde bile onun yüzünü görürsün ve aklında gülüşü varsa dilersin mutluluk sadece onun üstüne örtülsün..
"Üç katlı bir pansiyonun çatısını kendim için kiraladım. İşe gidip gelmeye başladım. Daha birkaç hafta geçmişken bir adam gördüm orada. Her hafta çarşamba günü, akşam saat sekize doğru pansiyonun önüne gelirdi. Yaklaşık iki saat kadar bekler, sonra da hiçbir şey yapmadan kaybolurdu gözden. İlk başta bu durum pek gözüme çarpmasa da bir süre sonra adamın hırsız ya da dolandırıcı olabileceğinden şüphelendim. İki saat boyunca orada dikiliyordu ama ne biriyle buluşuyor ne de herhangi bir şey yapıyordu. Bu yüzden aklıma gelen ilk fikir adamın bir yerleri, birilerini gözetlediğiydi. Hoş, iyi giyimli bir adam olduğu için bu durum da kendi içinde çelişiyordu fakat altında bir şey arıyordu insan işte. Sonra bir gün dayanamayıp pansiyonun sahibi olan kadına adamda bir tuhaflık olduğunu, her hafta çarşamba günü aynı saatte buraya gelip saatlerce beklediğini söyledim. O zaman öğrendim işin aslını. Adam zamanında birini çok sevmiş, aşkı da karşılıksız değilmiş üstelik. Gel gör ki ailelerinin arasındaki düşmanlık ikisinin kavuşması için büyük bir engelmiş. Bir süre sonra bu duruma dayanamayıp kaçmak, bütün engellerden kurtulmak istemişler. O zaman kaldığım çatı katı, onların saklanmak için seçtikleri ilk durak olmuş meğer. İkisinin de köklü ailelerin çocukları olduğunu söylemişti kadın. Sanıyorum ki bu sebepten yakalanmaları da uzun sürmemiş, pansiyona gelmelerinin üzerinden henüz iki gün geçmişken kızın babası gelip bulmuş onları. Aralarında ne geçti, kızı götürmek için nasıl bir şey sundu ona, hiç bilmiyorum. Ama kız gitmeden önce çocuğa bir şekilde her şeyi çözüp çarşamba günü geri döneceğini ve saat sekizde onu bu pansiyonda bekleyeceğini söylemiş. Hikayenin devamını tahmin etmek zor değil, sanırım. Kızın dediği gibi olmamış çünkü.
Gelmemiş, çözememiş hiçbir şeyi.
Biri sana çarşamba günü saat sekizde bir yerde olmanı söyleseydi eğer, oraya sadece bir kez giderdin değil mi L? Yani haftalar ve hatta yıllarca, onun gelmediği her günü yok sayarak oraya gitmez ve belki bu kez gelir diye düşünmezdin?
Olayın ne zaman yaşandığını bilmiyorum fakat sadece benim pansiyonda yaşadığım süre bile bir yıldan fazlaydı. Daha da tuhafını söyleyeyim sana. Oradan ayrıldıktan iki yıl sonra geri borçlarımı ödemeye döndüm ve tesadüfen bir çarşamba günüydü, o adam da bıraktığım yerdeydi...
Aşk bir delilik hali olmalı.
Bir süre sonra sizden olmayacağını kabullenip normaline dönmek zorundasın ama aklın ve mantığınla kavradığın gerçeği her defasında kalbinle yok sayıyorsun. Biliyorsun ama bildiğin şey seni durdurmuyor. Çaban da, umudun da bitmiyor. Bir insanın ya da bir hissin seni böylesine bütünüyle kendine bağlayabiliyor olması bana hayal edebileceğimin çok ötesinde geliyor. Kavrayamıyorum bile. Belki de hepinizin ihtiyacı olan şey o histir. Çünkü kendini bile düşünmediğin bir düzlemde aşk, seni onu düşünmek zorunda bırakacak. Bunu illa ki bir insana indirgemeye gerek yok, bir şeye aşık olmak da insanı aynı deliliğe sürükleyebilir. Tek yapmamız gereken onu bulmak ve ona tutunmak."
-sana anlattığım hikayeyi hatırlıyor musun? Her çarşamba kendini bir pansiyonun önünde bulan adamı?
+hatırlıyorum.
-ben o adam gibi bir yere çakılıp kalmamak için çok çabaladım L. Ama şimdi seni düşünürken... Ona dönüşmekten korkuyorum.
"Üç katlı bir pansiyonun çatısını kendim için kiraladım. İşe gidip gelmeye başladım. Daha birkaç hafta geçmişken bir adam gördüm orada. Her hafta çarşamba günü, akşam saat sekize doğru pansiyonun önüne gelirdi. Yaklaşık iki saat kadar bekler, sonra da hiçbir şey yapmadan kaybolurdu gözden. İlk başta bu durum pek gözüme çarpmasa da bir süre sonra adamın hırsız ya da dolandırıcı olabileceğinden şüphelendim. İki saat boyunca orada dikiliyordu ama ne biriyle buluşuyor ne de herhangi bir şey yapıyordu. Bu yüzden aklıma gelen ilk fikir adamın bir yerleri, birilerini gözetlediğiydi. Hoş, iyi giyimli bir adam olduğu için bu durum da kendi içinde çelişiyordu fakat altında bir şey arıyordu insan işte. Sonra bir gün dayanamayıp pansiyonun sahibi olan kadına adamda bir tuhaflık olduğunu, her hafta çarşamba günü aynı saatte buraya gelip saatlerce beklediğini söyledim. O zaman öğrendim işin aslını. Adam zamanında birini çok sevmiş, aşkı da karşılıksız değilmiş üstelik. Gel gör ki ailelerinin arasındaki düşmanlık ikisinin kavuşması için büyük bir engelmiş. Bir süre sonra bu duruma dayanamayıp kaçmak, bütün engellerden kurtulmak istemişler. O zaman kaldığım çatı katı, onların saklanmak için seçtikleri ilk durak olmuş meğer. İkisinin de köklü ailelerin çocukları olduğunu söylemişti kadın. Sanıyorum ki bu sebepten yakalanmaları da uzun sürmemiş, pansiyona gelmelerinin üzerinden henüz iki gün geçmişken kızın babası gelip bulmuş onları. Aralarında ne geçti, kızı götürmek için nasıl bir şey sundu ona, hiç bilmiyorum. Ama kız gitmeden önce çocuğa bir şekilde her şeyi çözüp çarşamba günü geri döneceğini ve saat sekizde onu bu pansiyonda bekleyeceğini söylemiş. Hikayenin devamını tahmin etmek zor değil, sanırım. Kızın dediği gibi olmamış çünkü.
Gelmemiş, çözememiş hiçbir şeyi.
Biri sana çarşamba günü saat sekizde bir yerde olmanı söyleseydi eğer, oraya sadece bir kez giderdin değil mi L? Yani haftalar ve hatta yıllarca, onun gelmediği her günü yok sayarak oraya gitmez ve belki bu kez gelir diye düşünmezdin?
Olayın ne zaman yaşandığını bilmiyorum fakat sadece benim pansiyonda yaşadığım süre bile bir yıldan fazlaydı. Daha da tuhafını söyleyeyim sana. Oradan ayrıldıktan iki yıl sonra geri borçlarımı ödemeye döndüm ve tesadüfen bir çarşamba günüydü, o adam da bıraktığım yerdeydi...
Aşk bir delilik hali olmalı.
Bir süre sonra sizden olmayacağını kabullenip normaline dönmek zorundasın ama aklın ve mantığınla kavradığın gerçeği her defasında kalbinle yok sayıyorsun. Biliyorsun ama bildiğin şey seni durdurmuyor. Çaban da, umudun da bitmiyor. Bir insanın ya da bir hissin seni böylesine bütünüyle kendine bağlayabiliyor olması bana hayal edebileceğimin çok ötesinde geliyor. Kavrayamıyorum bile. Belki de hepinizin ihtiyacı olan şey o histir. Çünkü kendini bile düşünmediğin bir düzlemde aşk, seni onu düşünmek zorunda bırakacak. Bunu illa ki bir insana indirgemeye gerek yok, bir şeye aşık olmak da insanı aynı deliliğe sürükleyebilir. Tek yapmamız gereken onu bulmak ve ona tutunmak."
Istedim ki biraz sevgi ve insanlık hakkında konuşalım. Sevgi neydi emekti gibi klişe cümlelerle giriş yapmayacağım. Içimden çok fazla, keşke o klişe dönemlere geri dönseydik ve sevginin hala bir kıymeti olsaydı desem de, bu biraz sıkıcı bir giriş olurdu.
Çok fazla mücadele ettiğimiz zamanlara şöyle bir göz atalım. Aslında hepsinde yüzümüzü güldüren yegane şey sevginin varlığını hissetmek olmuştur.
Peki o sevginin saçma bir sebepten sizden alındığı o anı da hatırlıyor musunuz? İşte o nokta Oğuz Atay'ın da dediği gibi insanlığın öldüğü nokta oluyor. İnsanlık öldü ve kimse farkına bile varmadı.
Yıllar öncesinde birisi yarım kalan şey de pek ala bitti sayılabilir, sonuçta o kitabı okumaya devam edemezsin demişti. Bu cümleyi, tıpkı bazı cümlelerde olduğu gibi, yıllarca düşündüm.
Sizce sevgi yarım kalabilir mi, yoksa tamamen bitti mi saymalıyız? Eğer tamamen bitti sayarsak, insanlığımızı hangi köşeye fırlatıp atmamız gerekir?
Tüm bunları geride bırakarak şöyle de sorabilirim; sizde bir şeyleri yoksaymaya çalışmaktan sıkılmadınız mı?