Metafor - Tumblr Posts
aslında düpedüz fiyasko ! söylenceler ve bir takım angaryalarla karşılaşılan hayatlarda görülen şu ki; değişmek fikri başlı başına bir aldatmacadan ibaret. bu ilüzyona nasıl adapte oluyoruz, kendimizi ve sonra karşı hayatları nasıl ikna ediyoruz sorusunu daha soracak değilim elbet. elbet konunun oraya gelmesine daha çok zaman var ama aklıma henüz başka bir girizgâh gelmiyor. yıkıntıların canları cehenneme ! harabe ve enkazların tekilliğinin bir önemi yok şuan. bozguna uğratıldık ve toparlanmayı bekliyoruz birileri tarafından. hatta belki de taraflardan sadece birisi tarumarken ve sırf uçurumdan düşerken yanına birini daha alsın diyeydi tüm bu kumpanya; acı bilançosu ve tüm bu çırpınış. varsayımları derhal bırakmam gerek. başka bir arzunuz ?
rutini oturmuş hayatlar görüyor ve bu kopya düzenlere birebir imreniyoruz. bu gereklilik bizleri daha düzenli bir hayat modeline kuşkusuz adapte ediyor. eve dönüyoruz mesela bize biçilmiş ömürün bir kısmında. sanıyoruz eve dönmenin kalbimize dönmek ile aynı olduğunu. fütursuz bir biçimle, kalburüstü bir dönüşle, emanet bu mekan(lar)da bizim olanın geçiciliğini unutuyor gözlerimiz. aslında nasıl ve ne içindi ilk sorgulamamız. şimdi tekrar ilk olana dönüyor ve soruyorum: neden ? varsayımları derhal bırakmam gerek. başka bir arzunuz ?
sanki bir şeyler oluyor ve bunlara göz yumuyormuşum gibi. aniden yaslanıp bir dağa hiç uyanmayacakmışım gibi. dökülemeyişi öngörüp bir daha hiç dökülmeyecekmişim gibi. ama hep -mişim gibi. ilklere ve sonlara olan inancımı kaybetmişim gibi. sırlara gösterdiğim güvencelerin birer birer yüzüstü bırakması gibi. sırların ihaneti gibi. ihanet gibi. sen gibi.
sonra bir gün “kim tam olarak birisini tanıdığını iddia edebilir ki şu hayatta” diye sorgulayan birisine gece gibi susabilmeyi denemek.yani belki de hayatta hiç ruhu genç kalabilen bir insan ile tanışmamış olmak bu duruma sebebiyetti. ama uzun süreli yorgunluklar uzun süreli dinlencelere. uzun süreli dinlenceler de tekrar kalıcı yorgunluklara sebep olabiliyordu. şimdi dinleneceğim bir kucak dahi yok. mesela ben tüm isteklere uyan taraftım bunu açıkça itiraf edebilirim. ama önümde bir istek yok. ruhum yapayalnız. umut mu? umuttan ve umutlardan nefret ediyorum. ama varlar. yani var. o yüzden seni seviyorum. karşıma kim çıkarsa çıksın deniyorum. ve bir bilgenin öğretisiyle; bir şeyleri deniyorsan mutluluğun içerisindesindir. deniyorum.
yeniliyorum.
bir kötü kelam, bir inleyiş, bir zelzele !
zarifce gülümsüyorum sabah ayazlarına karşı gelerek. akşamından kalma bir soytarıya bakarak bazen. bazen bir sarhoş palavrasına tutunarak gri bulutların aşağısına. gri ve verem. renk renk boyuyorum yumurtaları paskalya zamanları. vurguluyorum, vuruyorum, vuruluyorum kelimelerden. bozuk üsluplar uyduruyorum bazen kalbini kırdığım ruh cambazlarına. bir kemancı kiralıyorum ölüm marşını çalması için. anneler doğurtuyorum ağızından. boğazından aşağıya akıtıyorum şelaleleri. tozla buz bulduğum bu hırçın yafta göğsünden boşluklara boşa boşalıyor. heyecan ve çarpıntı saçıyorum akça saçaklarına. saçlarını topluyorum değmesin diye değneğe. sen hiç olmadık yerlerime her sabah daha güzel bakıyorsun. saçlarını her sabah göğe uzatırken uykum ayaklanıyor adını yazıyorum rüyalarıma. hasatlarım kuruyorken en çok sen gidiyorsun ve yine saçların yine sen ve yine toplanmış bir yığın ceset. yani yine sen ve yine ceset.
kimsesizler mezarlığında kendimi avutuyorum.